ABD’nin Taliban ile başlattığı müzakereler bu sefer bir sonuç vererek 29 Şubat tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da ABD tarafı ile Taliban arasında imzalanan bir anlaşma ile tamamlandı. Doha Anlaşması’nda imzalanan kararlar her ne kadar uzun uzadıya iki taraf için de çıkarları koruma temelli olsa da, anlaşmada aslında gerek ABD gerekse Taliban tarafı için iki ana madde bulunuyordu.
Bunlardan Taliban için olanı, ABD öncülüğündeki yabancı işgal güçlerinin ülkeyi tamamiyle terk etmesiydi. Taliban bu talebini yıllardır ABD karşısında dile getirip, geçmiş dönemde ABD tarafından gelen müzakere taleplerinde bu ön şartı olmazsa olmaz bir talep olarak koşuyordu. ABD tarafından talep edilen en önemli husus ise, Taliban’ın Afganistan topraklarını “yabancı savaşçılara” üs olarak kullandırmamasıydı. Taliban ve ABD tarafı karşılıklı olarak bu maddelerin de yer aldığı anlaşmayı imzalayıp, Afganistan’da yeni bir sürece geçiş için ilk adımı attılar.
Ancak burada altı çizilmesi gereken nokta, ABD’yi Afganistan’da Taliban ile anlaşma yapmaya iten ana nedenlerin farklı olduğudur. Her ne kadar ABD yönetimi savaşın maliyeti veya diğer politik sebeplerin kendilerini Taliban’la anlaşma masasına oturtan faktörler olarak göstermiş olsalar da, asıl neden ABD’nin sahada Taliban karşısında uğradığı ağır yenilgidir. 2001 işgalinin üzerinden 19 yıl geçmiş olmasına rağmen ABD Afganistan’da kendisi için güvenlik bir ortam sağlayamamış bununla birlikte yıllardır süren savaş nedeniyle kendi ekonomisi darboğaza girmiş, savaşın ABD’ye olan maliyeti net olarak tespit edilememiştir. Savaşın ABD’ye sahada kaybettirdikleri de bir hayli fazladır. ABD 19 yıldır tüm gücüyle savaştığı Taliban karşısında işgalin ilk başladığı 2001 yılında, hareketin yönetimini devirip, geniş çaplı bir ilerleme kaydetmiş olsa da Taliban sonraki yıllarda toparlanma evresine girmiş ve yeniden ABD güçleri ve yerel müttefiklerine yönelik saldırılar gerçekleştirmeye başlamıştır.
Bugüne gelindiğinde ise sahadaki durum ABD için büyük bir hayal kırıklığı niteliği taşımaktadır. Çünkü Taliban 2001 öncesi dönemde hiç olmadığı kadar Afganistan sahasında aktif durumdadır. İktidar olduğu dönemde özellikle ülkenin kuzeyi olmak üzere birçok bölgede halk tarafından kendisine yönelik bir antipati duyulan Taliban, işgal sonrası süreçte bu bölgelerde halkın güvenini kazanmasıyla birlikte daha fazla varlık göstermeye başlamıştır. Taliban bugün Afganistan sahasınında oldukça geniş bir bölümü kontrolü altında tutmaktadır.
Yüksek çözünürlük için görsele tıklayın:
Taliban’ın öne çıkan anlaşma şartlarına göre, Afganistan’daki ABD öncülüğündeki işgal güçleri ülkeyi tamamen terk edecek, kendilerinin Kabil yönetiminden talep ettiği 5 bin mahkum serbest bırakılacak, buna karşılık kendileri de Kabil yönetimi güçlerinden bin kişiyi serbest bırakacak ve sonrasında Afganlar arası bir müzakereler süreci başlayacaktı.
Ancak bugün gelinen aşamada Taliban ile Kabil yönetimi arasındaki esir takası sürecinin Kabil yönetiminin tavrı yüzünden sektere uğradığı görülüyor. Anlaşmanın imzalandığı tarihten bugüne kadar yaklaşık 4 bin Taliban mahkumunu serbest bırakan Kabil yönetimi, kalan mahkumların serbest bırakılması sürecini kendince nedenlerden ötürü durdurma kararı aldı. Bunu yanında Taliban ise Kabil yönetimi güvenlik güçleri mensuplarını serbest bırakmaya devam etti. Taliban Siyasi Ofis Sözcüsü Suheyl Şahin tarafından son olarak 11 Temmuz’da yapılan açıklamada, 17 kişinin daha serbest bırakıldığı ifade edildi.
Taliban ile Kabil yönetimi arasındaki esir takasının geçmiş dönemde de Kabil yönetimince sekteye uğratıldığı, sonrasında ABD’nin sürece müdahil olup Kabil yönetimini ikna etmesiyle karşılıklı esir takası sürecinin başladığı bilinmektedir. Mevcut süreç istenildiği gibi tamamlandığı taktirde Taliban ile Afganlar arası bir müzakere sürecinin başlaması planlanıyor. Buradaki “Afganlar”ın ülkedeki etnik grupları temsil edebilecek kapasitede kişiler olması gerekiyor. Bu bağlamda Kabil yönetimi Taliban ile Afganlar arası görüşmelerin başlaması için eski siyasiler, hükümetle iltisaklı kişiler, savaş ağaları ve bazı kanaat önderlerinden oluşan bir heyet oluşturmuş, ancak Taliban bu heyetin Afganları temsil etmediğini söyleyip kendileriyle masaya oturmayı reddetmişti.
ABD ile imzalanan anlaşma sonrasında ülke içi siyaseti daha düzenli bir şekilde yürütmeye başlayan Taliban Hareketi, Katar’daki siyasi ofis üzerinden de farklı ülkelerle ilişkiler kurma yolunda görüşmeler gerçekleştirmeye başladı. Bu görüşmelerin çoğu, karşı tarafın görüşme talebi üzerine gerçekleşti. Bu ülkelerden bazıları, Pakistan, Endonezya, Özbekistan ve İran. Son olarak da Taliban’ın Katar’daki ofisi üzerinden yapılan açıklamada, 9 Temmuz tarihinde Alman heyetiyle, 10 Temmuz tarihinde de İsviçre’den bir heyetle Afganistan özelinde görüşmeler gerçekleştirildiği ifade edildi.
ABD’nin Afganistan’ı terk edeceği sürece kadar ülkedeki ABD askerlerine yönelik saldırı gerçekleştirmeyeceğini taahhüt eden Taliban, askeri anlamdaki ağırlığını Kabil yönetimi güçlerine odaklamış durumda. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde esir takası sürecini çıkmaza sokan Kabil yönetimine cevaben Taliban güçleri ülkenin güneyinde bir askeri üssü bomba yüklü araçla hedef almış, askeri üs tamamen yok olurken üste bulunan askeri personelden çok sayıda ölen ve yaralanan olmuştu.
Öte yandan ABD tarafından desteklenen Kabil yönetimine bağlı güçlerin Doha Anlaşması sonrasında daha saldırgan bir tutum izlediği görülüyor. Anlaşmayla kendi ipinin çekildiğini düşünen Kabil yönetimi, Taliban’ın saldırılarına karşılık vereceğini açıklamış, daha sonrasında birçok sivil yerleşimi Taliban bahanesiyle hedef almıştır. Bölge kaynakları tarafından da aktarılan haberlerde yerel güçlerin sivil yaşam alanlarını hedef aldığı bildirilmişti.
Her ne kadar bu saldırıların ABD’nin geçmiş dönemde Kabil yönetimine bağlı hava kuvvetlerine hibe ettiği savaş uçakları tarafından, yani yerel güçlerce gerçekleştirildiği iddia edilmiş olsa da, geçtiğimiz günlerde Afganistan’da düşen Kabil yönetimi hava kuvvetlerine ait bir savaş uçağından ABD’li pilotun sağ olarak kurtulduğu açıklandı. Bu da geçmiş dönemde Afganistan’da sivil yaşam alanlarına yönelik Kabil yönetimine ait savaş uçaklarınca gerçekleştirilen saldırıların ABD’li pilotlarca düzenlenmiş olabileceğini, bunu da ülkedeki çatışma dinamiğini diri tutmayı amaçladığını gösteriyor. Nitekim geçmiş dönemde de Afganistan’daki DAEŞ varlığını güncel ve bahsedilebilir tutmak isteyen ABD’nin bölgedeki DAEŞ unsurlarını, kendi bölgesel çıkarları doğrultusunda istediği şekilde kanalize ettiği ve ön açtığı ortaya çıkmış, bunu ise Kabil yönetimi eliyle gerçekleştirdiği bölgeden aktarılan haberlerle belgelenmişti.
ABD ile Taliban arasındaki anlaşma başka bir boyuttan ele alındığında, ABD’nin bu anlaşmayı, Afganistan yönetimini Taliban’a devretmek öngörüsüyle hazırladığı anlaşılıyor. Nitekim anlaşmanın maddeleri detaylı bir şekilde incelendiğinde bunun bir barış anlaşmasından daha çok, yönetimin Taliban’a devrini kapsayan bir ön protokol olduğu izlenimi oluşuyor.
Sonuç olarak Taliban, Doha Anlaşması sonrası süreçte Afganistan’daki askeri varlığını daha da güçlendirmenin yanında, sahada elde ettiği kazanımlarla güçlü bir siyasi aktör olarak da bölgede ön plana çıkmaya başlamıştır. Anlaşmanın şartlarının eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerektiği yönünde zaman zaman açıklamalarda bulunan Taliban yönetimi, kendisi için tarihi bir fırsat olan bu dönemi en etkin şekilde değerlendirebilmenin arayışı içerisinde.
Taliban, Doha Anlaşması sonrası 2020 döneminde bahar saldırılarını ilan etmemiş olsa da sahada Kabil yönetimi güçlerine karşı aktif bir saldırı stratejisi izlediği görülüyor. Bunu da halen kalkmadığı masada elini daha fazla güçlendirmek ve Kabil yönetimini anlaşma şartlarını uygulamaya mecbur bırakmak için yapıyor.
ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığını tamamen sonlandırması ve bu ülkeden yenilmiş bir şekilde geri çekilmesi durumunda, sahadaki veriler Kabil yönetiminin Taliban karşısında bir şansı olmadığını gösteriyor. Mevcut imkanları ve aldığı destekle dahi askeri personelinin maaşını ödemekte zorlanan Kabil yönetimi, ABD varlığının son bulması ve başka bir dış destek bulamaması halinde, kısa süren bir direnişin ardından Taliban karşısında ağır bir yenilgiyle tarihin sayfalarına gömülecektir. Nitekim “Afganistan Devlet Başkanı” statüsündeki Eşref Gani, 2018 yılında yaptığı bir açıklamada, ABD’nin mevcut desteği olmadan 6 aydan fazla dayanamayacaklarını ifade etmiştir.
Tarafların Doha Anlaşması’nın yükümlülüklerini yerine getirip getirmeyeceği Afganistan’daki sürecin geleceğini belirleyecek büyük bir etken olacaktır. Anlaşmanın şartları gereği bir sonraki aşamaya geçilmesi, Taliban ile kabil yönetimi arasındaki esir takası sürecinin sorunsuz bir şekilde tamamlanmasına bağlı. Sonrasında ise Taliban ile Afganlar arası görüşmelerin başlaması planlanıyor. Yine anlaşma gereği gelecek dönemde Birleşmiş Milletler’in bazı üst düzey Taliban yöneticileri üzerinden yaptırım kararlarını da kaldırması bekleniyor.
Afganistan’da yıllardır süregelen savaş ve çatışma ortamının son bulması ülkede yaşayan sivil halkın da en büyük talebi. Ancak Taliban’ın ülkede iktidara gelmesi ihtimaline karşı ülkedeki savaş ağalarının pozisyon aldıkları ve yeni bir iç savaşa yönelik hazırlıklar yaptıkları da gözlemleniyor. Bu bağlamda iktidara gelmesi durumunda, hatta buna yeltenmesi durumunda dahi Taliban’ı çatışmalı bir geleceğin beklediği söylenebilir. Ancak 19 yıllık savaşta ABD’yi ülkeden çekilmek zorunda bırakan bir güç için yerel unsurlara karşı vereceği savaş pek de zor olmayacaktır.