*Bu yazı Nisan 2020’de kaleme alınmıştır
2011 yılında Libya’da başlayan halk ayaklanması sonucu, Libya’yı uzun yıllar boyunca yöneten Muammer Kaddafi devrildi.
Uluslararası koalisyonun da sürecin savaşa evrilmesiyle müdahil olduğu Libya’da halk ayaklanmasıyla birlikte Kaddafi rejimi çökerken, ülke içerisinde 2011 yılında bir geçiş konseyi kurulmuş, devamında 2012 yılında gerçekleştirilen bir seçimle birlikte geçici ulusal konsey oluşturulmuş, son olarak ise Birleşmiş Milletler inisiyatifiyle Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti teşkil edilmiş, ancak buna rağmen halen ülkede istikrar sağlanamamıştır.
Devrim sonrası, Kaddafi’ye karşı savaşmış silahlı gruplar kendi bölgelerinde hakimiyet oluşturup, siyasi oluşumun önünde ciddi bir engel olarak ön plana çıkarken, ülke devrimci silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar sebebiyle bir türlü istikrara kavuşamadı. Bunda ülkenin coğrafi olarak oldukça büyük, ancak nüfus olarak çok küçük olmasının da bunun üzerinde önemli bir etkisinin olduğu görülebilir.
Tüm bunlar yaşanırken ülkede bir taraftan DAEŞ örgütünün belli bölgelerde kontrolü ele geçirmeye başlaması, diğer taraftan eski bir Kaddafi rejimi komutanı, Amerika’da uzun yıllar sürgünde yaşamış Halife Hafter’in yönetimi ele geçirmeye yönelik hamleleri sebebiyle ülke git gide daha fazla istikrarsızlaşmaya başladı.
Hafter’in güç kazanma süreci
Gerek silahlı gruplar gerekse ülkede bulunan aşiret ve kabile yapısı sebebiyle kontrol sağlamakta güçlük çekildiği bir dönemde, Libya’nın doğu yakasında, Mısır sınırına yakın Tobruk’ta, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır desteğiyle Hafter ayrı bir hükümet kurup ülkede yönetimi ele geçirmek için harekete geçti. İşe ülkenin doğusundan başlayan Halife Hafter ve müttefikleri, 3 yıl süren bir saldırı ve kuşatmanın ardından, cihat yanlısı grupların kontrolündeki Libya’nın ikinci büyük şehri Bingazi’yi ele geçirdi.
Daha sonra batıya doğru yönelen Hafter’e bağlı “Libya Ulusal Ordusu”(LUO) adlı oluşum, Ecdebiye’den ülkenin petrol merkezi ve ihraç limanı olarak bilinen Ras Lanuf’a yöneldi. Aynı anda uzun süredir ülkenin doğusunda “başını ağrıtan” Derne’ye saldıran Hafter, şehri Derne Mücahitleri Şura Konseyi adlı cihat yanlısı koalisyonundan ele geçirdi.
Bu arada Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti de (UMH) Sirte ve çevresinde yayılmakta olan DAEŞ yapılanmasına karşı operasyon yapıp, kent merkezi de dahil olmak üzere ülkenin doğusuyla batısı arasında geçiş yolu üzerinde bulunan, stratejik ve sembolik bir öneme sahip, devrik lider Kaddafi’nin memleketini ele geçirmeyi başardı.
Hafter’in Trablus saldırısı
Buna karşın ülkenin batısındaki Zintan yerleşiminde silahlı grupların desteğine sahip Hafter güçleri, 4 Nisan 2019’da Trablus şehrine yönelik operasyona başlayarak “Blitzkrieg” saldırısıyla savaşı bitirmek istediklerini ortaya koydular. Trablus’u batı yönünden Sabrata ve Surman’ı alarak kuşatmış durumda olan Hafter güçleri, güneydeki el-Karyat’tan 2019 Nisan ayında başlattıkları operasyonla çok hızlı bir ilerleyiş gerçekleştirerek, Beni Velid ve Tarhuna’yı ele geçirerek, günler içerisinde Trablus’un güney kapılarına dayandı. Trablus’un güneyindeki havaalanını da ele geçiren Hafter güçleri, bu aşamadan sonra ilerlemekte zorlanmaya başladı.
Libya sahası coğrafi olarak yerleşime müsait alanların oldukça kısıtlı olduğu, buna karşın yüzölçümü oldukça geniş bir ülke. Bu nedenle harita üzerinde bir grup günler içerisinde ülkenin yarısına yakınını ele geçirirken, bu aslında sahada çok az bir anlam ifade edebiliyor. Bu açıdan Hafter güçlerinin Trablus’a kadar hızlı ilerleyişi aldatıcı bir tablo ortaya koyuyor. Ne zaman ki LUO Trablus’un banliyölerine ulaştı, o aşamada operasyon çıkmaza girdi.
Dikkatle bakıldığında, Hafter’in Trablus’tan daha küçük Bingazi, bunlardan çok daha küçük Derne’de kontrolü ele geçirmesinin yıllar sürdüğü görülebilir. Bu anlamda Trablus’un Hafter için kolay lokma olmayacağı, zaman içerisinde anlaşıldı.
Libya’da son durum:
Türkiye’nin UMH’ya yönelik desteği
Libya’daki savaşta, popüler bir halk desteğinden yoksun olmasına karşın, büyük oranda yabancı güçlerin devasa para, silah ve adam desteğiyle ülkenin önemli bir kısmını ele geçiren Halife Hafter’e karşı, BM tarafından tanınan Trablus hükümeti büyük oranda yalnız kalmış, buna karşın Türkiye Cumhuriyeti gidişatı değiştirmek için sürece aktif bir biçimde dahil olmaya karar vermiştir.
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz aramaları ve Kıbrıs üzerinden yaşanan gerginliklerle birlikte bölgede ağırlığını koymak isteyen Türkiye, özellikle Hafter güçlerinin 2019 Nisan ayında Trablus’a yönelik başlattığı operasyonun ardından aktif bir şekilde savaş müdahil olarak, bilhassa insansız hava araçlarıyla çatışma ortamının dengelerine ciddi biçimde etki etmeye başladı.
BAE, Suudi Arabistan ve Fransa’nın örtülü desteğinin yanı sıra, Rusya’dan da aktif olarak yardım almaya başlayan Hafter güçlerinin, Trablus üzerindeki baskılarını artırırken, bir diğer stratejik bölge olan Misrata’nın doğusundaki Sirte’yi de geçtiğimiz aylarda ele geçirerek sahadaki üstünlüklerini perçinledikleri bir sırada, Türkiye, Trablus hükümetine sağladığı destekle silahlı insansız hava araçları (SİHA) saldırılarını artırmaya başladı. SİHA’ların Hafter’e bağlı üst kademeyi hedef alan nokta saldırıları, Rus/BAE destekli güçler üzerinde şok edici bir etki oluşturdu.
Ayrıca Türk SİHA’ları ilerleyen dönemde Hafter’e bağlı unsurlara lojistik destek sağlayan askeri birtakım konvoyları da hedef aldı.
UMH’nın karşı hamlesi
Hafter güçlerinin birkaç günde ele geçirmeyi planladıkları Trablus’ta tıkandığı bir dönemde, Trablus merkezli güçler Türkiye’nin desteğiyle sürpriz bir şekilde harekete geçerek, kentin batısında yer alan Sabrata, Surman ve çevresini ele geçirip Tunus sınırına kadar olan sahil şeridini Hafter unsurlarından temizlemeyi başardı.
Savaşın seyrini bir anda değiştiren bu gelişmeyle birlikte başkent Trablus’un batı sahil şeridi güvence altına alınmış olurken, Tunus sınırındaki bölgede bulunan Hafter güçlerinin konuşlu bulunduğu Vatiye Hava Üssü de UMH güçlerince kuşatmaya alındı.
2019 yazı başlarında Trablus’un güneyindeki Garyan’ı alarak Zintan ile Tarhuna bölgeleri arasına giren UMH’ye bağlı güçler, 2020 Nisan ayı ortalarında ülkenin batısındaki hakimiyetini pekiştirmesinin ardından, kilit konumdaki Tarhuna şehrine yöneldi. Hızlı bir hamleyle kuzeyden şehre yaklaşan Trablus’a bağlı güçlerin yakın bir zamanda şehre yönelik operasyona başlayacağı söyleniyor. Böylelikle Hafter’in batıdaki en önemli müttefikleri Zintanlı gruplar büyük oranda izole edilerek kapsamlı bir kuşatma altına alınmış olacak.
Ancak sahadaki son gelişmelere bakarak Hafter ve destekçilerinin ilerleme sağladıkları bölgelerde yenildiği veya Libya’da savaşı kaybettiği algısına kapılmak yanlış bir yaklaşım olacaktır.
Libya, birçok farklı değişken dinamik sebebiyle, dengelerin oldukça hızlı değişebildiği bir çatışma sahası. Bu açıdan, son günlerdeki gelişmelere de ihtiyatla yaklaşıp, analitik bakış açısıyla değerlendirme yapılması gerekiyor.
Bundan sonra ne olacak?
Kuşkusuz Türkiye’nin ağırlığını koymasıyla Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti hiç olmadığı kadar avantajlı bir konuma gelmiş durumda. Öteden beri ülkedeki silahlı gruplar ve aşiretler dengesinde, Mistara ve Zaviyeli grupların desteğiyle varlığını sürdürmeye çalışan UMH, en son Suriye’deki savaşta insansız hava araçlarını ve elektronik harp sistemlerinin etkinliğini ortaya koyan Türkiye’yle dengeleri tekrar ve şimdilik lehine çevirmiş görünüyor.
Türkiye’nin Libya’nın batısında desteklediği güçlerin hakimiyeti büyük oranda ele geçirmesinin ardından askeri varlığını artırmak isteyeceği düşünülebilir. Bu anlamda gerek Libya’nın lokal dengeleri, gerekse bölgesel dengeler açısından, muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti, Libya’daki ve bölgedeki faaliyetlerini artırmak için bazı havaalanı ve limanları kullanmak isteyecektir.
Suriye’den sonra Libya’da da karşı karşıya geldiği Rusya’ya karşı, belli açılardan daha avantajlı bir durumda olan Türkiye, desteklediği Trablus Hükümeti’nin başarılı bir biçimde hakimiyeti yeniden tesis etmesi halinde, gerek Libya özelinde, gerek bölgesel, gerekse küresel ölçekte oldukça önemli bir avantaj elde ederek, küresel boyutlu ağırlığını artırabilecektir.
Libya’daki savaş artık lokal bir dinamiği, motivasyonu ve lokal aktörleri aşmış olup, bu aşamada bölgesel ve küresel güçlerin bir güç gösterisine dönüşmüş durumdadır.
ABD’nin çekingen tavrı sebebiyle, Avrupa’nın ise parçalı, dağınık ve stratejik bir vizyondan yoksun politikaları nedeniyle iyice devre dışı kaldığı Libya’da; Türkiye, Rusya ve BAE/Suudi Arabistan gibi güçler ağırlığını ortaya koyarak, adeta yeni dönemde bölgedeki gelişmelerin gidişatına dair önemli bir ipucu veriyorlar.