Suriye’de Rusya ve İran tarafından desteklenen Beşar Esed rejimine karşı savaşan, Türklerin çoğunlukta olduğu yabancı bir gruptaki Türk savaşçıyla gerçekleştirilen röportaj. (Röportajdaki cevaplar olduğu gibi aktarılmıştır)
Soru: Şu an Şam’da tam olarak ne yapıyorsun?
Cevap: Şam tağutu Beşar Esed ve destekçisi olan güçlere karşı sınır bölgelerinde nöbet tutuyor, saldırılarına karşılık vermeye çalışıyorum. Bu konuda HTŞ de dahil olmak üzere bütün İslami gruplarla bağlantı içerisindeyim.
S: Şam’a gitme nedenin neydi?
C: Arap Arap Baharı’nın başlaması sonrasında 2011 yılında Şam’da başlayan ayaklanmaların cihada dönüşmesiyle birlikte buraya gelmeyi tercih ettim. Bu cihad farziyetini kendimden sakıt etme adına, bana daha kolay ve en yakın olan düşman cephesi burası. “Kâfirlerden size en yakın olanlara karşı savaşın…” (Tevbe-123)
S: HTŞ içerisinde bulundun mu?
C: İlk teşkil olduğu zamanlarda ve sonrasında bir süre HTŞ bünyesinde bulundum.
S: Şu an HTŞ ile aranızda hangi konularda fikir ayrılıkları söz konusu, bağımsız hareket etme sebebin nedir?
C: Bağımsız hareket etmek sorusunu ilk önce cevaplamak gerekirse bu benim seçimim değildi, yaşanan bazı olaylar buna neden oldu. HTŞ ile olan fikri ayrılıklar ise başta askeri olarak ciddi bir fikir uyuşmazlığı var. HTŞ’nin üzerinde ısrar ettiği, hat tutma ve düzenli ordu savaş stratejisi günümüzde cihad cemaatlerinin uygulamadığı bir yöntem. Taliban bile şu an geldiği noktada gerilla savaşı taktiklerini bir kenara bırakmış değil. HTŞ’nin bu konudaki ısrarı, süreç içerisinde bu nedenle yaşanan gerilimler ve kayıplar başlıca askeri fikir ayrılığımız.
Örgütsel olarak yaşadığımız ayrışmanın başında ise, El Kaide cemaati ile olan ilişkisini şaibeli bir şekilde koparması geliyor. HTŞ’nin şu an benimsediği askeri strateji de El Kaide ile olan bağını koparması konusuyla ilgili.
S: Yani El Kaide’den ayrılmasaydı HTŞ farklı bir askeri strateji mi izleyecekti?
C: El Kaide’den ayrılmasaydı, üstleri tarafından sürekli olarak yönlendirilmeye maruz kalacakları için istedikleri stratejiyle hareket edemeyeceklerdi. Yani cihadın devamı ve selameti için bir bakıma zor olanı seçemediler.
S: Son dönemde Hurras ed-Din ile HTŞ arasında yaşanan çatışmalar hakkında ne düşünüyorsun?
C: Hurras ed-Din ile HTŞ bir çok kez sürtüşme yaşadı. Bunun ana sebebi El-Kaide ile yaşanan örgütsel ayrılık.
Sahadaki otorite kavgasıyla beraber sürtüşmelerin asıl sebebi ise, Hurras’ın HTŞ’nin siyasi gidişatı ile zıtlık teşkil eden hamlelerini artırması.
Olayların son noktaya geldiği aşamada ise sadece bir kere Arap Said bölgesinde silahlı çatışma yaşandı.
Hurras ed-Din grubunun kendisini El Kaide’ye nispet etmesi nedeniyle bu çatışmaya girmesi, kendi örgüt stratejisine ters bir hamle oldu. Çünkü iki cemaat de birbirini Ehli Sünnet vel Cemaat çizgisinde kabul etmiş ve bu konuda ittifak etmişti.
El Kaide cemaatinin Müslüman kanının kutsiyetine verdiği önem ve mücahitler arasındaki çatışmalar konusundaki hassasiyeti malumdur.
S: Peki neden çatıştılar?
C: İki tarafın birbirlerini baği (isyan eden) ilan edip savaş için delil oluşturmaları adına, bazı sebepler ve buna dair sonuçlar ortaya çıktı. Sonuçta mücahidlerin kanı döküldü, bu basit bir şey değil.
Olayı çatışma boyutuna getirmeden çözmek iki taraf içinde gayet kolaydı. Ancak her iki taraf bünyesindeki bazı iç dinamikler, ısrar ve tacizler, tarafların birbirlerini “Baği” ilan etmesine ve çatışmalarına neden oldu.
Aslında HTŞ ile Hurras arasındaki çatışmalara neden olan birkaç durum söz konusu: Bunlardan en önemlisinin, Hurras ed-Din grubunun da içinde bulunduğu operasyon odasına sonradan katılan bir kaç ismin HTŞ tarafından tutuklanması olduğunu söyleyebiliriz.
HTŞ’nin birçok gruba karşı savaştığı gibi, bu konuda sebepleri ve bahaneleri olması gerekliydi. Bu doğrultuda, Hurras’ın HTŞ’nin eline böylece koz vermesi, HTŞ için bulunmaz bir nimet oldu denilebilir.
Hurras ed-Din grubu aslında siyasi bir kararla kendisini çatışmalardan uzak tutarak, çıkarlarını koruyup amaçlarına odaklanabilirdi ancak zannediyorum ki grubun içinde bulunan bazı dinamikler sebebiyle bu süreçte sağlıklı bir karar alınamadı.
S: Son günlerde sahadan yeni suikast haberleri geliyor. Bu suikastların arkasında kim olduğuna dair fikrin var mı?
C: Şam sahasında birçok olay yaşandı. IŞİD ile yaşanan savaşlar ve diğer grupların birbiri ile olan çatışmaları bir çok yeni düşmanlığı ortaya çıkardı. Hedef alınan kişiler ve bulundukları konum bu olayların aydınlatılmasına ışık tutabiliyor.
Bununla birlikte başta rejimin hücre yapıları ve dış istihbarat servislerinin kendi amaç ve çıkarlarına göre suikast girişimleri olabiliyor. Ayrıca bazı aşırı görüşlü kişiler herhangi bir şeri delile dayanmadan, tekfir ettikleri bazı kişi ve grupları hedef alabiliyor
S: Türkiye’nin askeri varlığına rağmen Rusya ve İran’ın desteklediği rejim İdlib’e saldırır mı?
C: Askeri denge olarak bu mümkün görünmüyor. Ancak Türkiye’nin masada hep kaybeden taraf olduğu gerçeğini defalarca gördük. Bu konuda Türk tarafının bazı anlaşmalarla tedricen, bölgeyi başta Rusya ile kontrol altına alıp sonrasında bu bölgeleri bölgeleri karşı tarafa teslim etme olasılığı yüksek. Rusya’nın baskısı ile ana gözlem noktalarını nasıl geri çektiğine burada herkes şahit oldu.
S: HTŞ İdlib’de Türkiye ile hangi konularda ortak hareket ediyor?
C: Türk ordusu, HTŞ, El Fethu’l Mubin Operasyon Odası, ÖSO, askeri olarak birlikte haraket ediyorlar. Yani HTŞ’nin Türkiye ile ilişkisi dışardan bakınca doğrudan bir beraberlik değil de HTŞ’nin de içinde bulunduğu operasyon odası üzerinden görünüyor. İlişkinin bu şekilde yürütülmesini de bence Türkiye istiyor.
Bununla birlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin M4 karayolu üzerinde herhangi bir saldırıya uğramaması, lojistik destek ve asker değişimi için İdlib’e giren TSK konvoylarının içeride herhangi bir saldırıya uğramaması için güvenlik amacıyla da ortak hareket ediyorlar.
S: Türkiye’nin İdlib’deki askeri varlığının amacı hakkında neler düşünüyorsun? Türkiye neden bu kadar büyük bir askeri yığınak yaptı?
C: Birinci amacı rejimin daha fazla ilerlemesiyle oluşacak daha büyük bir göç dalgasının önüne geçmek. Rejimi Hatay sınırından uzak tutup herhangi bir tacize mahal vermemek. Diğer bir konu olarak da, Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak da sahaya çıkma vaktinin gelmiş olduğunun farkına vardığını düşünüyorum.
Bu kadar yığınak yapmadan da sadece taktiksel unsurlar vasıtasıyla rejimin ilerlemesi durdurulabilirdi. Ancak ifade ettiğim gibi sürekli olarak bir güç gösterisi, bir tatbikat ve manevra hali mevcut.
Ayrıca askeri unsurları ülke içinde değil, dışında tutarak olası bir darbe teşebbüsüne kalkışacaklara kullanacak asker ve araç sıkıntısı yaşatmak olarak da görülebilir.
Belki de bu askeri varlığı ilerleyen süreç içinde gruplara karşı operasyon için kullanabilir.
S: Hangi gruplara karşı operasyon?
C: Ensar et Tevhid, Ensarul İslam, Ensar ed-Din’den kalan yapılar
S: Yani HTŞ dışındaki gruplar?
C: Düşük bir ihtimal olsa da çıkarlar ters düştüğünde belki HTŞ’ye karşı bir operasyon dahi olabilir. Fakat şu an böyle bir durum söz konusu değil. Bu durum özellikle El Fethul Mubin operasyon odası dışında kalan gruplar için geçerli.
Ancak yine de HTŞ de dahil olmak üzere Türkiye’nin İslami gruplara yönelik operasyonu her zaman imkan dahilinde.
S: Sence HTŞ’nin geleceğe dair planları neler?
C: HTŞ’nin istikrar arayışı ile birlikte bölgede kalıcı bir yönetim kurmayı planladığını düşünüyorum. Bu süreç içerisinde askeri yapılanma ile bütün grupları kendi çatısı altına toplamaya çalışarak daha düzenli bir sistem kurmayı amaçlıyor.
Tabi eğer terör örgütü listesinden çıkabilirse. Bütün bunları da zaman kazanma adına bir hamle olarak yapmaya çalıştığını zannediyorum.
S: Nasıl ve ne için bir zaman kazanma?
C: HTŞ’nin bu ismi almadan öncesinde Nusret Cephesi ve Şam’ın Fethi Cephesi süreçleri vardı. Bunların hepsi birer merhale ve siyasi hamlelerdi. Bu üç isimde terör örgütleri listesinde yer aldı. Şu anki isim olan “HTŞ” de kalıcı bir isim değil çünkü yapı, asıl kuruluş amacına halen ulaşamadı. Yakın zamanda bir isim değişikliğiyle yeni bir çatı oluşum içerisine de girilebilir.
Bütün bu merhaleler ve süreçler aslında değişmeyen Nusret Cephesi kadrosu için hep bir zaman kazanma.
S: Yeni oluşum ve yeni kadro mu?
C: Hayır, olası yeni oluşumda da çekirdek kadronun değişeceğini sanmıyorum
S: İdlib özeli ve Suriye genelinde söylemek istediklerin neler?
C: Allah’ın izniyle, Şam sahası sadece İdlib’den ibaret olmayan geniş bir saha ve birçok bölgede mücahidler halen aktif varlık gösteriyorlar.
Allah’ın izniyle burada cihad devam ediyor, insanlar dış destekli grupların çokluğu ve Türk ordusunun sahadaki varlığını delil göstererek cihadın bittiği kanısına varıyor veya bu konuda şeriatın tatbik edilmediğini delil gösteriyor.
İdlib özelinde Türk ordusunun varlığı veya dış destekli grupların çokluğu, saldırgan düşmana karşı savaşı veya hattı terk etmeye delil değildir.
Bizim, Müslümanların hudutlarını korurken onların da gelip aynı düşmana karşı savaşmaları, her ne kadar gayeleri farklı olsa da bizi cihadımızı engelleyici şeri bir gerekçe değildir. Allah, facir topluluğun eliyle dahi dinine yardım eder.
Şeriatın tatbiki konusu ise, savaş olan bir beldede düşmanı def etmek, şeriatın ana amacıdır. Bunun dışında, hadler konusu yerine göre uygulanmakla birlikte, darul harpte hadlerin uygulanmaması bilinen bir konudur.