Taliban lideri Hibetullah Ahundzade’nin Kabil’deki ‘Alimler Konferansı’ olarak da isimlendirilen ‘Halk Şurası’nda yaptığı konuşmanın metni.
“Bismillahirrahmanirrahim
“Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.” [Ankebut, 69]
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
Din nasihattir.
“Kimin için nasihattır ya Rasullallah?” denildi.
Rasulullah “Allah, Kitabı, Rasûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm Müslümanlar için” buyurdu. [Müslim]
Allah ve Rasulü doğruyu söyledi.
Biz de bu şekilde şahitlik ve şükür edenlerdeniz.
Alemlerin Rabbi’ne hamdolsun.
Sevgili büyüklerim, saygıdeğer şeyhler ve alimler, asil mücahitler, muhlis liderler, İslam Emirliği’nin yetkilileri, Afganistan’ın asil ve Müslüman milletinden burada olan diğer saygıdeğer kimseler.
Hepinizi selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Savaş ve etkileri
İlk olarak, toplantıdaki tüm alimleri, mücahitleri ve Müslümanları zafer ve başarı sebebiyle tebrik ederim.
Bu özel olarak Afganlar, genel olarak ise dünyadaki tüm Müslümanlar için Allah’ın verdiği bir fetih ve nimettir.
Allah, bu zaferi kazanmamız için kendilerini feda eden mücahitlerin ve halkın şehadetini kabul etsin.
Onlara firdevs cennetini ihsan etsin, fedakarlıklarını kabul buyursun.
Allah, mücahitlerin ve Afgan Müslümanların mücadelelerini ve çektikleri zorlukları kabul etsin.
20 yıllık cihat sürecinde Afgan halkının örnek niteliğindeki fedakarlıkları hiçbir şeyle kıyas edilemez.
Mücahitlerle omuz omuza durdular ve onların mücadelesinin başarılı olmasını sağladılar. Onlara şükranlarımızı sunuyoruz.
Allah onların fedakarlıklarını kabul etsin.
Şehitlerden kalan yetimlerin iyi bir şekilde bakılmasına ve korunmasına yardımcı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
Allah İslam Emirliği’ne, hayatta kalanlar mücahitlere ve muhlis Müslümanlara bu hususta yardım etsin.
Yetimlerin yanı sıra, dullar ve 20 yıllık cihat sırasında sakat kalanlar da bulunuyor. Allah onlardan da kabul etsin.
Bizlere de onlara hizmet etme konusunda yardım etsin ve fedakarlıklarını kabul buyursun.
Allah, her namazından sonra mücahitlerin başarısı için dua edenlerden de kabul etsin, onlardan razı olsun.
Allah dünyanın neresinde olursa olsun cihadımızı ister sözle, ister dua ederek, isterse bize ahlaklı davranarak destekleyenlerin cihadını kabul etsin. Onların cihadını tıpkı Bedir’dekilerin derecesine yükseltsin.
Herkese müteşekkiriz.
Afganistan’da kurulan sistem
Herkesin farkında olduğu üzere ülkede son zamanlarda emniyet hakim.
Aynı zamanda milletimiz son zamanlarda, Paktika ve Host’taki gibi doğal afetlerle karşı karşıya kaldı. Allah dünya ve ahirette bu depremin kurbanlarına yardım etsin. Allah herkese, bu depremden etkilenenlere yardım etmeyi nasip etsin.
Onlara yardım etmeyi ve dua etmeyi unutmamak gerekiyor.
Ekmeğinizi ikiye bölün, yarısı kendinize, yarısı ise onlara.
Muhterem Müslüman kardeşlerim! Alimler güzel açıklamalar yaptılar ve güzel nasihatler ettiler.
Afgan cihadının başarısı sadece Afganlar için değil, dünyadaki tüm Müslümanlar için bir gurur kaynağıdır.
Ramazan ayının başında, yurt dışından Müslümanlar ve İslam alimleri bana tebrik mesajları gönderdiler ve hayırlı Ramazanlar dilediler.
Afganistan’daki mücahitlerin zaferinden dolayı sevinçliydiler.
Dünyadaki Müslümanlar gittikçe İslam’ı anlama hususunda daha iyi hale geliyorlar.
Kurallarını biliyorlar, İslam’ın herkese haklarını verdiğini biliyorlar.
İslam ahlakını, hükümlerini anlıyorlar,
İslam’ın herkesin haklarını garanti altına aldığını ve İslam’ın insanları barış dolu bir hayata çağırdını biliyorlar.
Müslümanlar karşılaştıklarında birbirlerini ‘selamun aleykum’ diyerek selamlarlar, bu İslam’ın bir barış, esenlik dini olduğunu gösterir.
Müslümanlar birbirlerine karşılıklı olarak selamet dilerler.
Kişinin imanının kemali, hiç kimseye dilinden ve elinden bir zarar gelmemesindendir.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, Müslümanlara kimseye diliyle ve eliyle zarar vermemeyi nasihat eder.
Mallarının ve izzetlerinin korunmasını öğretir.
İslam’ın Müslümanlara öğrettiği, İslam’ı gaye edinen bir grup insan zafer kazandığında sevinmektir.
Derler ki “Bu adam Allah’ın kelimesi en yüce olsun diye cihat ettiğini söylüyor.” Bu çok hususi ve izzet dolu bir şiardır.
Bu yüzden insanlar, böyle bir şiarı olan Müslümanlar başarılı olduğunda sevinirler. Bu şiar üzerine hareket edileceğini umarlar.
Son 20 senedeki cihat esnasında insanların ölümüne ve yıkıma şahit olduk.
Evler yok ediliyor, insanlar katlediliyordu.
Ancak bu döneme dair iyi olan şey, tüm bunların neticesi olarak İslami bir sistemin kurulacağına dair bir umut, bir beklenti oluşuydu.
Allah, cihadın başarıya ulaşmasına yardım etti ve şimdi insanlar sevinç içerisinde.
Müzakerelerde de mücahitlerin ısrar ettiği İslam şeriatı amacının şimdi gerçek olmasının beklentisi içerisindeler.
Şimdi bu şiar üzerine hareket etmenin zamanı gelmiştir. Herkes İslam’ın hakim olmasını ve böyle hareket edilmesini beklemektedir.
Diğer (sözde İslami) yönetimlerde adet, rakip siyasi grupların insanları birbirleri aleyhine seferber etmesidir.
Gücü elde edip iktidara geldiklerinde de ancak kendi çıkarlarını umursarlar, kendi egolarını beslerler.
Müslümanlar umurlarında olmaz, onların maslahatı için siyaset yapmazlar.
İnsanların taleplerini gerçekleştirmez, bunları uygulamazlar.
İnsanlar şimdi, cihadın başarısının ardından İslami şiarımızın amacının yerine gelip gelmeyeceğini bekliyor.
Bu amacın gerçeğe dönüşmesini umuyorlar.
Alimlere çağrı
Dünyadaki Müslümanlar, Afganistan’daki Müslümanlar, cihat sırasında evlatlarını kaybedenler, evleri yıkılanlar, hepsi aynı şeyi umut ediyor.
Benim masum evladım da aynı gaye için canını, kanını feda etti.
Ki onun da canı ve kanı Allah katında çok değerlidir.
Allah yüce Kur’an’da, aramızdan değerli, izzetli olanları seçip şehadeti nasip ettiğini söylüyor.
Tüm bunlar İslam’ın gelmesi, şeriatın gelmesi, emniyetin gelmesi yönündeki şiarımız içindi.
Şimdi ise tüm bunları uygulama zamanı geldi.
Emniyet kelimesinin esası İslam’ın hüküm ve değerlerinin tatbiki ve engellerin kaldırılmasıdır.
20 yıl evvel, bir kişi şeriat ve din hakkında tek bir kelime edecek olsa cezalandırılır, hapsedilir, işkenceye uğrardı.
Ancak cihadın neticesi olarak insanları Allah’tan başkasına kulluk etmemeye ve şeriata davet etme özgürlüğü kazanıldı.
Şeriatın tabiki önündeki engeller kaldırıldı.
Ve şimdi, tıpkı söz verdiğimiz gibi Allah’ın hükümlerinin bu topraklarda uygulanması, ve bunlara uygun bir şekilde hareket edilmesi için beklemememiz gerekiyor.
Kafirler bizlerle toprak için, para için savaşmadı.
Bizimle diğer (dünyevi) şeyler için de savaşmadılar. Dünya görüşümüz ve akidemiz için savaştılar.
Bizleri susturmak istediler.
Cihadı ve şeriatı susturmak istediler.
Savaş hala bitmedi, halen devam ediyor.
Ve kıyamet gününe kadar da sürecek.
Ne ben onların kendi hükümlerini tatbik etmesine izin vereceğim, ne de onlar benim şeriat hükümlerini tatbik etmeme izin verecekler.
Bu, benim ömrümün sonuna dek devam edecek. Ardından benden sonra biri gelecek, o da ölene dek mücadele edecek ve böyle sürecek.
Bizimle onlar arasında bu savaşta bir barış olmayacak, böyle bir şey mümkün değil.
Yani, akide ve inanç hususunda onlarla uzlaşmamız mümkün değil.
‘Şeriat sisteminin tatbiki’
Tahmin edersiniz ki, şeriat kelimesi çok güzel bir kelimedir.
Hoş, izzetli bir kelimedir.
Ancak bu kelimeyi yerine getirmek için, son nefesinize kadar imtihanları, sıkıntıları kabullenmeniz gerekir. Kefeninizi giymeniz ve tabutunuzu beraberinizde taşımanız gerekir. Mevcut dünya ne şeriat hükümlerinin tatbikini destekleyecek ne de anlayışla karşılayacaktır.
Şeriatın pratik yönü olan kısas ve had cezalarının bazı hükümleri henüz uygulanmamasına rağmen, bunları uygulamaya başladığımızda da bazı tuhaf tepkilerle karşılaşabiliriz.
Ancak yardımcımız Allah’tır ve bizim temel amacımız da Allah’ı razı etmektir.
Başkalarının bizden razı olması bizim için önemli değildir. Bilhassa bu Allah’ın emrettiklerine karşı bir şey hususunda olduğu zaman.
Bizler Allah’ı razı etmeliyiz, ondan yardım istemeliyiz.
Dünyanın en kibirli gücünü mağlup eden ve onların kaçmasına sebep olan Allah’tır.
Katar müzakerelerinde, bazı şartlar karşılığında Amerika’nın çekileceği belirgin hale gelmişti. Çekileceklerinden emin olmuştum.
Ancak, çekildiklerinde geride bırakacakları kişileri düşünüyordum. Geride Afganların birbiriyle savaşacağı bir miras bırakacaklardı.
Amerikalılar çekildikten sonra Afganları öldürmek zorunda kalacağımız fikri omuzlarımda çok ağır bir yüke sebep oldu.
Ancak elhamdulillah, Amerikalılar çekilmeden önce Allah bize bu meselenin üstesinden gelmemiz için yardım etti.
Afganları öldürmek hiçbir zaman amacımız olmadı. Eğer Müslümanları öldürmeyi amaçlasaydık, kısasen bizlerin de canının alınması gerekirdi.
Eğer Müslüman bir Afgan, askeri operasyonlarımızda zarar gördüyse, bu kafirlerin ülkemizden çıkmaya zorlamanması ve şu an içerisinde yaşadığımız barış ortamının sağlanması,
Müslümanlar için barışçıl bir hayat inşa edilmesi yolundaki cihadın bir sonucuydu.
Bu işgalcileri destekleyen Afganlar dahi doğrudan hedefimiz değildi. Kendileri kafirlerin çevresinde kalkan oldular.
Kafirler çekildiğinde Afganları öldürmenin bizim hedefimiz olmadığını da kanıtlamış olduk.
Çocuklar, yetişkinler, kadınlar, erkekler hepsi Afganlar ve hepsine saygı duyuyoruz.
Ancak kafirlere asla saygı duymuyoruz.
Af ilanı
Ve kafirler çekilmeye başladıklarında, Afganlara silah bırakıp savaşı kesmeleri için baskıyı artırdık. Şimdiye kadar yaptıkları şeyler hususunda affedildiklerini söyledik. Çok fazla zulüm işlemiş olsanız da, mücahitleri tanklarla sürüklemiş, üzerlerinden tanklarla geçmiş olsanız da, onları öldürmüş de olsanız tarihin hiç şahit olmadığı zulümlerde de bulunsanız, bunları medrese talebelerine, Kur’an hafızlarına, evliyalara karşı yapmış da olsanız ki bu medrese talebeleri evliyalar değilse, başka kim evliya olur bilemiyorum. Tüm vakitlerini Rablerini anmak için harcamaktalar.
Bunların üzerinden tanklarla da geçmiş olsanız yine de af geçerli.
Şeriat bana bu yaptıklarınızı affetme hakkı verirse, bunu kullanacağım ve af ilan edeceğim.
Din alimleriyle de konuştum ve onlara bu afla, kişilerin ihlal edilen haklarını değil,
İslami hakları affedeceğimi söyledim.
Bu konuda fetva da aldım, bu fetva halen mevcut.
Ve (böylece) af ilan ettim.
Mücahitlerin cihadı yalnızca Allah içindi.
Cihat ve inançları kanıtlanmış olmasa, buna şahit olmuş olmasam, vallahi bir gün yahut gecemi bile Taliban ile beraber geçirmezdim.
Çünkü ben bir Müslümanım, İslamıma ve ahiretime öncelik veririm.
Böyle bir durum olsaydı, ahiretime daha olumlu tesiri olacak bir cemaatle vaktimi geçirirdim.
Daha salih ve daha mütedeyyin bir diğer cemaat bulsam, Taliban ile kalmaz ve onlara katılmayı tercih ederdim.
Ancak daha iyisini göremiyorum.
Onların salih oluşunun ve hak üzere oluşunun bir delili bu af ilanını uygun olduğu gibi tatbik etmeleri ve halen ona bağlı kalmalarıdır.
Bu, Afganları öldürmenin hiçbir zaman bizim hedefimiz olmadığının ve olmayacağının da kanıtıdır.
Şayet birini öldürdüysek, bu bazı büyük sebeplerden dolayıdır, İslam içindir veya güvenlik sebebiyledir.
Yahut Allah’ın sosyal düzen için emrettiği hudud cezalarını tatbik etmek gibi sebepler nedeniyledir.
Yeni sistem ve yapısı
Emniyeti, sosyal düzeni sağlayabilmek, cihadımızın ana hedefiydi.
İslami nizamda devlet aygıtına, il valiliklerine, bakanlıklara ve devlet dairelerine çoğunlukla mücahitler, din alimleri ve mütedeyyin kimseler atandı.
Nasıl ki toplumda vatandaşlar arasında düzen ve uyum ehemmiyetliyse, devlet aygıtı içinde de düzen ve emniyet gerekiyor.
Fesadı, yolsuzluğu bitirmek, rüşveti sona erdirmek, zorbalığı bitirmek, adaleti sağlamak, akraba kayırmayı, kavmiyetçiliği, bölge temelli ayrımcılığı bitirmek yönetimde daha iyi bir güvenlik olmasını gerektiriyor.
Bir yönetim sisteminin içinde emniyet yoksa, rüşvetçilik, zorbalık, akraba kayırma, ayrımcılık ve diğer şeyler varsa, Müslümanların maslahatına olan bir yönetimden bahsedemeyiz.
Oluşan duruma da emniyet diyemeyiz.
Bu Müslümanlar için işe yarar bir yönetim olarak tanımlanamaz.
Bunu ancak belirli bir grup arasındaki şahsi çıkarlar veya bir tür anlaşma olarak tanımlayabiliriz.
Bu kişiler yönetimi birkaç gün ayakta tutabilir, malları yağmalar ve giderler.
Hükümet sisteminin içindeki güvenlik ve uyum da önemlidir.
Yönetimin yaklaşımı Müslümanların maslahatı ile bağlantılıdır.
Umumun maslahatının gözetilmesi gerekir.
Çocuğunu, kardeşini işe almak akrabalarını işe almak, devlet ofislerini mesken edinmek gibi şahsi çıkarların değil.
Önceki hükümet işte böyle çalışıyordu.
Yönetim içerisinde bir uyum ve emniyet de yoktu.
Sürdürülebilir bir emniyet ve istikrarı sağlamanın büyük bir şartı da şahsi çıkarları bir kenara bırakmaktır.
Ve tüm istekleri şeriata arz etmektir.
‘Şeriatı önce kendimize uygulayalım’
Şeriatı kendinize, çevrenize ve ailenize tatbik edin.
Kendi evinizde şeriat uygulanmıyorsa, ülkede şeriatı nasıl tatbik edebilirsiniz?
Şüphesiz bu yanlış bir iddia olur.
Bu sebeple önce kendimizden başlamalıyız.
Bir düşünün.
Şeriatın hükümlerini kendi hayatıma uyacak şekilde eğip bükmemeliyiz,
Şeriatı hayatımıza tatbik etmeliyiz.
Şeriat ne diyor?
Bir yetkiliye sorsanız, “Tazir cezası mı vereceksin? Hapis mi, değnek vurma cezası mı?” deseniz.
Bunlardan önce bu kişinin kimin cezalandırılması gerektiğini, kimin uyarılması gerektiğini, kime karşı çıkılması gerektiğini bilmesi gerekir.
Tüm bu seviyelerin ve cezaların tatbikinin bu kişiye tamamen açık olması, bunları bilmesi icap eder.
İslami bir ülkede yönetici olan bir kişi tüm bunları anlayabilmelidir.
Zira artık siz milletin, ümmetin sorumluluğunu taşıyorsunuz.
Herkes haklarını sizden talep edecek.
Erkek, kadın, yaşlı, genç, eğitimliler, yetimler, dullar…
Sorumluluk sizlerin.
Ancak eğer biz kendimizi düşünürsek, kendi ihtiyaçlarımızı başkalarının önüne koyarsak, şahsi arzulara öncelik verirsek güvenlik ve sosyal uyum azalır.
Önceki yönetimde şahsi arzular tüm sisteme yön veriyordu ve güvenlik durumu kötüydü, sosyal bir uyum ortamı yoktu.
Ancak mücahitlerin yönetiminde, şeriat tatbik ediliyor ve şahsi arzular ön plana çıkmıyor, bu sebeple ülkede emniyet var.
Şeriat desteği olduğunda, şahsi arzu ve amaçlar olmadığında ve yöneticilere itaat edildiğinde emniyet sağlanabilir.
İlgili çalışanlar ilçe görevlisine itaat etmeli, Müminlerin Emiri’ne gösterdiği saygının aynısını ona da göstermeli.
İlçe yöneticisi il valisine, il valisi bakana bu saygıyı göstermeli, adım adım bu şekilde devam etmeli.
Bu, bencilliğin ve bu tarz şahsi arzuların sonu olur.
Ancak, insanlar kendi arzularının peşinden gider ve “Güç bende ve kimseye ihtiyacım yok” derse, başkasının işine müdahil olursa, yahut birbirini şikayet ederse, veya birbirleriyle dünyalık işlerde rekabet ederse, birbirleriyle çatışırsa, emniyet kaybolur, ki önceki yönetimde de olan şey buydu.
Böyle olursa emniyeti sağlamak da imkansızlaşır.
Yöneticiler ve alimler
Şeriat iki grup insan tarafından tatbik edilir. İlki yöneticiler, ikincisi ise din alimleridir.
Şeriat yalnızca bu iki grup bir aradaysa, alimler yöneticilere ve mücahitlere şeriat hükümlerini, şeriat ahlakını, İslami düzen ahlakını öğretirse tatbik edilebilir. Din alimleri tavsiyelerini, önerilerini iletirler.
Yol gösterirler.
Yetkilileri, mücahitleri fesattan ve şer’i olmayan niyetlerden korurlar.
Her vasıtayla, yumuşak şekilde veya sert bir dille.
Ve bu ancak yöneticiler, alimlere kibir göstermezse sağlanabilir.
Ancak eğer yöneticiler alimlere ihtiyaçları yokmuş gibi davranırsa, kapılarını kapatırlarsa, alimler onlarla günlerce görüşemezse ve yöneticiler, alimlerle görüşecek zamanları yokmuş gibi davranırsa, bahaneler üretip ‘yönetimle alakalı işlerim var’ derlerse alimler ve liderler arasında bir mesafe oluşur ve şeriat tatbik edilemez.
Talebeler, cihadı en iyi şekilde tatbik etti, fedakarlıklarda bulundular, fedai saldırıları gerçekleştirdiler, etleri ve kemikleriyle kafirlere karşı durdular, Allah onlardan kabul etsin. Ve onların akan kanları bizim zaferimizle neticelendi.
Şimdi, şeriatın tatbiki safhasına ulaştığımızda, Talebeler bunun hakkında bilgili değiller.
Alimler bunun nasıl yapılacağını biliyor.
Şimdi, alimlerin yönetimin yanında durması ve yönetime pratik olarak itaat etmesi gerekiyor. Bu diğerlerine de örnek olmalı.
Sadece Afganistan’dan değil, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar, onlardan nasihat etmelerini ve yol göstermelerini istiyor.
Tüm dünya nasihat ve tavsiye bekliyor.
Onlara ne yapacaklarını söylemeniz gerekiyor.
Vazifeniz sadece Afganistan’da şeriatı tatbik etmek değil. Tüm dünyayı şeriata yöneltmek Afganistan alimlerinin vazifesidir.
Alimler mahkemelerde yer almalıdır, bakanlıklarda, illerde, ilçelerde yer almalıdırlar.
Ben de ileride bunun gibi toplantı ve konferanslar düzenleyip nasihatlerde bulunacağım,
Burada ve diğer toplantılarda bir araya gelen alimlerden bir yapı oluşturacağım.
Hizmetlerinize ihtiyaç duyulan yerlere sizi göndereceğim.
Bahaneler arayacak mısınız yoksa bunu kabul mü edeceksiniz?
Kabul edecek misiniz?
– Evet, edeceğiz.
Sözünüzü yerine getirmeniz gerekiyor.
Ben sizden kabul edeceğim, siz de benden kabul edeceksiniz.
Ve eğer emrimi kabul etmezseniz bilmeniz gerekiyor ki ben sadece sözde bir lider değilim.
Sistemin uygulanması ve adalet konusu
Ben siyasi bir lider değilim, bir başkan değilim, seçimde aday olan bir kişi değilim, yalancı bir lider de değilim.
Sahte bir nam elde etmek için, insanlara yerine getiremeyeceği sözler veren bir lider de değilim.
Eğer bana lider diyorsanız, bir lider olarak bana itaat edeceksiniz. Bir mevleviye Kandahar’dan Badahşan’a gitmesini söyledim.
Bana, kendisinin ve kızının hastalığını gerekçe gösterdi ve gidemeyeceğini belirtti.
Ona, kendisine dair bir fetva alana kadar bir süre benimle beklemesini söyledim.
Ona dedim ki, “Eğer başka birini bir yere gitmek için seçersem, ve böyle bir bahane sunarsa, onun bahanesi kabul edilir mi?”
Bana “Hayır, bu gerekçe kabul edilmez.” dedi.
Ona “Eğer kabul edilmezse o zaman gideceksin.” dedim.
Ertesi gün gitti ve şimdi muhtemelen hala orada oturuyor.
Benzer şekilde sizden de bir fetva istiyorum.
Şeriat ancak din alimleri öncülük ederse tatbik edilir ve onların yöneticilerle çalışmaları gerekir.
Alimler yöneticilere yardım edecek ve yetkili kişiler gibi görev yapacaklar.
Ve biz, halk ve sıradan insanlar, onların kolluk güçleri olacağız.
Cihadımız, onların kararlarını tatbik etmek olacak.
Onlar kararlar alacak, emirler verecek ve bizler tatbik edeceğiz.
Ancak onlar karar verir ve biz bunu tatbik etmezsek, yahut onların karar vermesine izin vermezsek, ve mahkemelerin kararlarına müdahale edersek, -tıpkı akrabası yahut arkadaşı olan kişilerin, veya güç sahibi kişilerin serbest bırakılması için uğraşanlar gibi- böyle bir durumda olmak istemem.
Kadılara tavsiyem, Hz. Ali ve Yahudi arasındaki davada Kadı Şureyh’in yaptığı gibi bir adalet sağlamaları.
Hz. Ali, bir Yahudi’nin zırhını çaldığı şikayetiyle kadıya gitmişti.
Kadı, kararını o zaman Müminlerin Emiri olan Hz. Ali aleyhine vermişti.
Böyle bir imtihanla imtihan edilmek ve mahkemeye çağrılmak istediğimi söylemiyorum.
Ancak eğer yöneticilerimiz imtihan olursa, mahkemelerde böyle bir adalet görmek istiyorum.
Allah bu adaleti bizlere nasip etsin.
Adalet, bir yönetimin ömrünü uzatmanın yollarındandır.
Hiçbir yönetim zulümle varlığını sürdüremez.
Eğer masum bir kişi hapsedilirse, suçsuz yere cezalandırılır ve işkence edilirse onun bedduasıyla Allah arasında bir perde yoktur.
Şayet Allah onun bedduasını kabul ederse tüm Emirlik bir saatte bile değil, bir saniyede çöker. Allah bize muhtaç değildir.
Gerçek bir adalet yönetimin ömrünü uzatır.
Ancak adalet yoksa zulüm, bencillik, cinayet, intikamlar ve yargısız infazlar yaşanır ve ülke çöker. Zulümle ayakta duramaz.
Zulüm, din alimlerinin doğru kararları ve hükümet yetkililerinin tatbiki ile durdurulabilir.
Mal varlığı az olan bir kişinin darp edilmesi ve malı çok olanın saygı görmesi gibi bir durum oluşmamalıdır.
Tıpkı önceki yönetimde, güçlü kişilerin devlet yönetimine pençelerini geçirmesi ve kanunsuz çeteler gibi ortada dolaşması gibi.
Kabil’de bir zamanlar böyle bir kimsenin olduğu bana söylenmişti.
Kendisine araba konvoyları eşlik ediyordu.
Bunu bana söyleyen kişiye, eğer onu sen tutuklayamıyorsan ben tutuklarım demiştim.
Bu kişilerin hala ortada dolaşmaları, pazar yerlerinde kurşun geçirmez araç ordularıyla gezmeleri milleti yaralayan bir şeydir.
Geçmişte bizi çiğneyen bu kişilerin Emirlik döneminde hala bu zorbalığı yapmalarına, insanlara kibir ve gururla muamele etmelerine nasıl müsaade ederiz?
Şimdiden itibaren bir araya gelmeli ve böyle zorbaların elinden güçlerini almalısınız.
Bir arada durmalısınız.
Bu necis insanların bu mübarek toprakta gözükmesine izin vermeyin.
Onlara asla fırsat tanımayın.
Allah bize emniyeti nasip etti.
İç karışıklık ihtimali
“Fitne uykudadır, Allah onu uyandırana lanet etsin.”
İç farklılıklara dair fitne şu an uykuda, onun yerini emniyet ve uyum ortamı almış durumda.
Allah bu fitneyi yeniden uyandırmak isteyenlere ve savaş ve kan dökülmesi ile yeniden bu milleti yok etmek isteyenlere lanet etsin.
Zorbaların, müfsitlerin saflarınızda bulunmasına asla müsade etmeyin,
Onları aranızdan çıkarın.
Bu kişilerin sizin aranıza katıldığında, fesattan başka bir şey yapmazlar.
Bu şerli kişiler yerine sizler din alimleriyle istişare edin, uzmanlarla, makul kişilerle ve hayırlı kişilerle istişare edin, ancak asla şerli kişilerle etmeyin.
Onları asla güçlendirmeyin ve onları böyle onurlandırmayın.
Bugün böyle insanları övme ve onurlandırma gibi şeyler söz konusu.
Benden önceki şeyhin dediği gibi. Tövbe farklı bir şey, af farklı bir şeydir.
Evet, biz onları affettik. Yeni işlenen suçların dışında, bir mücahit geçmişte yapılanlardan dolayı onlara zarar verirse, onları mahkeme edeceğiz
Ve mahkemelere bu konudaki ilkelere dair bir fetva da gönderdim.
Ancak affın anlamı, geçmiş günahlardan sorumlu tutulmamak ve öldürülmemektir.
Ancak niyetimiz onların bizlerle oturması ve onlara yönetimde sorumluluk verilmesi değildir.
Zira eğer böyle yaparsak, birçok şehit yakını, yetim ve arkadaşlarımız üzüntü duyacaktır.
Bunları tecrübe ettik, dikkatli olmanız gerekiyor.
Yönetime karşı eleştiriler
Alimlere de söylemek isterim ki Allah onların gayretlerini kabul buyursun, bizlere nasihat edin.
Din nasihattir.
Öyleyse bizlere, yöneticilere nasihat edin.
Ancak tavsiyem şudur ki bizlere nasihat ettiğinizde bunu sonunda bir etki oluşturacak şekilde edin.
Tavsiyenin bir türü de, yönetimin yetkililerini açık şekilde eleştirmek ve şikayet etmektir. Ancak böylesi açık beyanatlar ve zarar verecek bir yolla eleştirmek, yararlı bir yol değildir.
“Kim kardeşine gizlice nasihat ederse, hakikaten nasihat etmiş olur. Kim aleni şekilde yaparsa onu küçültür.”
Sosyal medyaya gitmek, çeşitli tavırlar sergilemek, neden şunu yapmadın, bunu neden yaptın demek gibi.
Müminlerin Emiri, bunu neden şeriata aykırı yaptın, şunu neden şeriata aykırı yaptın demek gibi.
Bu bana edilen bir nasihat değildir.
Nasihat yalnızken, yüz yüze iken olmalıdır.
Nasihati böyle etmeniz gerekir.
Eğer sosyal medyada tüm dünyanın önünde konuşursanız bunun olumludan ziyade olumsuz bir etkisi olacaktır.
Yönetimi zayıflatacak, şüphelere yol açacak, ulema ve Emirlik arasında bir mesafe açılmasına sebep olacaktır. Alimler Emirliğe hücum ediyor gibi anlaşılacaktır.
Nasihate kıymet veririz, tamamen kabul ederiz.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mecmu ez Zevaid’de yer alan bir hadisinde şöyle buyrulur:
Sultana bir şey söylemek istediğinde, elini tut ve ona ne söylemek istiyorsan yalnızken söyle.
Seni bir meselede itaatten özgür bırakıyorsa, bu konuda dilediğini yapmakta özgürsün.
Eğer söylediğin şeyi kabul etmiyorsa da sabredersin.
Medine’nin ve ümmetin yöneticisi olan Haccac bin Yusuf Tirmizi’deki bir hadise göre, kendisine karşı duran ve savaşan sahabi ve tabiinden 120 bin kişiyi katletmişti.
Savaşlarda öldürdüklerinin haricinde.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’i hizmetkarı ve en eski sahabilerinden Hz. Enes, o dönemde Medine’de yaşıyordu.
Şam’da Abdulmalik bin Mervan ile görüşmeye gittiğinde, Haccac’ın sadece insanlara sert davrandığını söyledi, sahabeden ve tabiinden 120 bin kişinin katlinden bahsetmedi.
Bunun sebebi, çatışmaların ve fitnenin yayılmasının sahabilerin maslahatına olmamasıydı.
Haccac bin Yusuf’a karşı ses yükseltmediler.
Haccac 120 bin kişiyi öldürdü, ama savaş çıkarsa, isyan ederlerse ve savaşırlarsa her gün bu kadar insanın şehit olacağını düşündüler.
İtaat etmek istemediğiniz zamanlar olabilir, ancak sabredin ve muhalefet etmeyin.
Zira eğer muhalefet başlarsa, insanlar arasında fitne yayılabilir.
Korktuğunuz felaket şimdi küçük olabilir ancak böyle bir durumda büyüyecektir.
Bunun yerine birbirimize nasihat etmeliyiz. Bilhassa ulema yetkililere nasihat edecek, ve ardından yetkililer de sabır yolunu izleyecek, dini açıdan ne yapmaları gerektiğini müzakere edecekler.
Tek bir vücut gibi hareket edecekler, birbirleri aleyhinde konuşmayacaklar.
Birbirlerinden şikayet etmeyecekler.
Bu yönetimin yapısını zayıflatır.
“Sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Sultana lanet eden Allah’a lanet eder.”
Elbette bu İslami bir sultanlık hususundadır.
Sultanın altındaki kişilerin hepsi de emirlerdir, hepsine saygı duyulması gerekir.
Düşman her şeyi kaybetti.
Tüm hiziplerini yenilgiye uğrattık.
Bunun ardından onlar artık saldıramazlar, sadece biz onlarla savaşabiliriz, onlar bizimle savaşamazlar.
Mağlup edildiler, yenildiler.
Bunun ardından kafirlerin hiçbiri Afganistan’a gelip saldırmaya cesaret edemez, inşallah.
Bunun yerine, ülkede bize karşı propaganda ve komploları yaymaya çalışacaklar.
Yönetimin ve halkın arasını açmaya çalışacaklar.
İhtilaflara yol açacak meseleler çıkaracaklar.
Yetkilileri birbiri aleyhine kışkırtacaklar ki bu temelimizi zayıflatsın ve uyuşmazlıklara yol açsın.
Ki bu uyuşmazlıklar neticesinde Emirlik çöksün.
Ancak eğer birlik olursak, alimler, halk ve yönetim arasındaki mesafeler kaldırılırsa, mesafeler oluşturmak isteyenler kontrol altına alınırsa, Emirlik ayakta kalır.
“Afganistan’a karşı medya kampanyası”
Şu an Emirliğe karşı ciddi bir çaba var ve devlete karşı propagandalar üretiliyor. Emirlikten değersiz ve nefret uyandırıcı şekillerde bahsediyorlar. Bunu neden yapıyorlar? Bu korkakça bir şeydir.
Bu konuda medya faaliyetleri yürütüyorlar. Ancak bu benim ülkem, benim yönetimim, ve bağımsız ve egemen bir haldeyim.
Ben siyasi yönden eğitim almamış bir kimse olabilirim, yönetim hakkında bilgim yeterli de olmayabilir.
Ancak soruyorum, benim emir ve hükümlerimi mi yoksa diğerlerini mi takip edersiniz?
– Seni takip ederiz!
Şu an, Afganistan bağımsız ve kendi yolunu izliyor.
Bu Allah’tan gelen büyük bir nimet.
Afganistan bağımsız durumda ve başkalarının isteklerine göre hareket etmiyor.
Bir ülke, özgür ve bağımsız olmadan asla gelişemez.
Dünya, Afganistan ve yönetiminin kendi kararlarıyla yönetilmesini istemiyor.
Onların arzularınını yerine getirmemizi istiyorlar.
Bize talimat vermek istiyorlar.
Bize “Bunu neden yapmadın, şunu neden yapmadın?” demek istiyorlar.
Ancak bu onların üzerlerine vazife değil.
Bizim sistemimiz de, bizim ülkemiz de bizim ilkelerimiz de sizin üzerinize vazife değil.
Sizin talimatlarınızın peşinden gitmeyeceğiz, onları asla kabul etmeyeceğiz, sizinle bir adım dahi atmayacağız, şeriat hususunda asla sizinle müzakere etmeyecek ve asla sizinle uzlaşmayacağız.
Bizim üzerimizde ‘tüm bombaların anası’nı kullandınız. Ancak atom bombalarını ve cephaneliğinizdeki her şeyi bile kullansanız, sizin emirlerinizin peşinden gitmeyeceğiz.
“Atom bombası bile atsanız boyun eğmeyiz”
Bizimle Allah arasında bir ilişki var, kelime-i şerifte olduğu gibi, La ilahe illallah, Muhammed rasulullah.
Hayatımızın sahibi ve hayatımızı kontrol eden Allah’tır, siz değilsiniz.
Allah’ın haricinde hiçbir dünya gücüne boyun eğmeyeceğiz.
Herhangi bir güce boyun eğsek bile bunu Allah’ın emirleri doğrultusunda yapacağız.
Kimse bizden başka bir şey beklemesin.
Bu benim dünya görüşümdür.
Şimdi bana dünyanın bir ucundan çağrı yapmaya çalışıyorlar. Sözlerini kullanarak, teslim olmama gayret ediyorlar.
Ancak tüm atom bombalarını üzerimize bile atsalar umrumuzda değil, ne de olsa ölüm kaderimizde var.
Hz. Hamza şehid edildiğinde onun kalbini söktüler ve cesedine saygısızlık ettiler.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, kız kardeşi için (onun hatrı) olmasa onu defnetmeyeceğini, savaş sahasında bırakacağını söyledi.
Defnetmezdim ki halini görsünler, ahirette kurtların karnından çıkarılarak diriltilsin. Ki Allah’ın dini için girdiği hal ortaya çıksın.
Biz de Allah’ın, onun dini için girdiğimiz hali görmesini istiyoruz.
Siz bize zulmedemez, baskı altına alamazsınız. Ancak bizim izzetimizi artırırsınız.
Şehadet bir alçalma değil, bir hezimet değil, bizim için bir zaferdir, başarıdır.
Tüm atom bombalarını atıp buradaki her şeyi eritseniz dahi
Vallahi bizler, sizinle beraber olup Allah’ı öfkelendirecek tek bir adım bile atmayacağız.
Asla sizin emirleriniz doğrultusunda yaşamayacağız.
Allah bize bağımsızlık ve hürriyet nimetini ihsan etti.
Afganlar asırlardır böyle bir bağımsızlığı tecrübe etmemişti.
Allah’a, 10 aydır bu bağımsızlık devam ettiği için şükrediyoruz.
Allah’ın, mücahitlere ve ulemaya, Afganistan’a emniyeti getirme hususunda yardım etmesi büyük bir nimettir.
Bu oldukça sevinç verici bir şeydir ve Allah’ın nimetidir. Ayrıca mücahitler için de büyük bir gururdur.
Ancak sistemin ayakta kalması birlik olmamıza bağlıdır.
Sevgili Müslüman kardeşlerim!
Liderlik alimlerin elindedir.
Ekonomi meselesi
Alimler tüm toplumu değiştirmeye gayret edeceklerdir, bunu deneyecekler, ilmi artıracaklar, ekonomiyi geliştirecekler.
Ekonomiye gelince, emniyet sağlandığında Allah bize bunu da iyileştirme konusunda yardım edecek.
Ekonomi, milletimiz el ele verince de gelişecek.
Yabancı yardımlara bel bağlamamak gerekir.
Bu ekonomimizi asla geliştirmez, fakirliği bizden kaldırmaz. Ekonomimizi düzeltebilecek, yoksulluktan kurtulmamızı ve bağımsızlığa kavuşmamızı sağlayacak bir şey varsa o da kendi cesaretimiz ve çabamızdır.
Lütfen bu meseleye el verin.
İş adamları ülkeye gelmeli ve ülkeyi kalkındırmalıdır. Neden korkuyorlar ki?
Gelip ülkelerinde yatırım yapmalılar.
Ülkelerini inşa etmeliler.
Bütçelerini ülkeyle paylaşmalı ve fabrikalar tesis etmeliler.
Yollarınızı, caddelerinizi ve ülkenizi kafirlerin inşa etmesini mi bekliyorsunuz?
El verin, 5000 Afgani ortaya koyun ve küçük şirketler inşa edin, bu ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacaktır.
İş adamları topraklarına gelmeliler.
Yurt dışında yaşayan bazı insanlar da Afganistan’a karşı planlar kuruyorlar.
Onlara tavsiyemiz şudur ki, fitne sona erdi ve savaşın alevleri dindi. Bu alevleri tekrar yakmaya çalışmayın.
Eğer bunu yaparsanız, Afganların tümü size karşı çıkacaktır.
Şimdi sizi affettik, gelin ve hayatınızı kendi ülkenizde izzet içerisinde yaşayın. Bunu başka ülkelerde asla bulamazsınız.
Kafirlerin ülkelerinde asla saygı görmeyeceksiniz.
Neden kendinizi isteye isteye onursuz hale getiriyorsunuz?
Oralarda ne siz saygı göreceksiniz ne de evlatlarınız ve aileniz.
Gelin ve ülkenizde yaşayın, sizi yargılamayacağız.
Ancak düşmanlık etmemeniz ülkeye karşı planlar kurmamanız ve güvensizliğe yol açmamanız şartıyla.
Ancak buna yol açarsanız o zaman halkın maslahatı için cezalandırılırsınız.
Bizim tek şiarımız İslam’dır. Onların elinden çok fazla ızdırap çekmiş olsak da, İslami maslahatlar sebebiyle düşmanlarımız için af ilan ettik.
Buna hakkımız olsa da kimseden intikam almaya ve kimseyi öldürmeye çalışmadık.
Ve hiçbir Müslümana karşı kötü bir niyetimiz yok.
Nasıl olur da kendi halkımıza zulmederiz?
Ve ayrıca komşularımız da korkmamalı ve onlara karşı kötü niyetlerimiz olduğunu düşünmemeli.
Hiçbir kötü niyetimiz yok. İslam’ın isminin de ortaya koyduğu üzere bizler barış istiyoruz, emniyet istiyoruz, güvenli bir hayat ve
İslami bir yönetim istiyoruz. Hepsi bu, oldukça açık.
Başkalarının gözetimi ve talimatları altında yaşamak istemiyoruz. Bağımsızca yaşamak istiyoruz.
Biri gelip bizimle beraber bir karar almak isterse, yahut müzakere etmek isterse, korkmamalı. Sözümüz sözdür.
Asla iplerimizin başkalarının elinde olduğunu, anlaşmaya vardıktan sonra cayacağımızı düşünmemelidir.
Bizim kimseyle bir bağlantımız yok, iplerimiz kimsenin elinde değil.
Bizler bağımsızız.
Bizler bağımsızız.
Allah bizi her zaman bu şekilde kılsın.
Bizler bağımsızız ve Allah bizi hep bu hal üzere eylesin.
Tüm halktan isteğim ayrımcılığa son vermeleri ve küçük meselelerden dolayı ihtilaflara yol açmamaları. Bunları bir kenara bırakın, birbirinize hakaret etmeyin.
Birbirimizi anlamak zorundayız. Allah bize çok büyük bir fırsat verdi ve bunu başarmak zorundayız.
Bu yönetimi bir hiç için yıkmamalıyız.
Beraberce oturmalı ve konuşmalıyız.
Değinmek istediğim bir diğer nokta ise şudur ki esasen bizler yönetici değiliz, bizler din alimleriyiz.
Bizim hükümlerimiz Allah tarafından verilmiştir.
Bizim şeriatımız, Kuran, Sünnet ve Hanefi fıkhımız tamamdır.
Mahkemelerde verilen tüm kararlar, geçmişteki kararlarla tasdiklidir.
Bizler esasen şeriatın hizmetkarlarıyız.
Allah Afganistan’da şeriatı sabit kılsın.
Kardeşlerim, ben size nasihat etmiyorum, daha ziyade sizlerle istişare ediyorum.
Bu alimlerin bir toplantısı.
Allah bunu bizler için bir bağışlanma gerekçesi kılsın ve Afganistan’da İslami hakimiyeti sağlasın.
Alimler bana, tüm illerde kafirlerin söylemlerine rağmen “Emirliğe desteğimizi göstermek için bir toplantı hazırlamak istiyoruz” dediler.
Yönetimi biatimizi göstermek istiyoruz dediler. Bağlılıklarını, sevgi ve saygılarını göstermek için.
Bütün Müslümanlar Emirliği seviyor.
Kafirler ise hiçbir zaman sevmeyecek ve zira farklı niyetleri var.
Ben de bu isteği Şura’ya sundum, onlar da ilgilendiler ve bunun gibi bir şeyin olmasını istediler.
Ancak sorun şu ki illerdeki küçük toplantıların düzensiz olabileceğini, güvenlik ve diğer sebeplerle iyi olmayabileceğini düşündüm.
Bu yüzden güvenliğe önem verilmesini ve alimlerin toplantı formatını ayarlamasını istedim. Toplantının Kandahar’da yapılmasını önerdim.
Kabil’de yapılmasının daha iyi olacağını söylediler.
Ben de kabul ettim.
Bana benim ne yapacağımı sordular.
Ben de planlarım arasında katılmanın olmadığını söyledim. Dediler ki “Hayır. Katılman gerekiyor.”
Ben de kabul ettim.
Ancak buraya sadece alimler için gelmiş bulunuyorum. Gelmemdeki tek niyet Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Toplantıya sevap kazanma niyetiyle geldim.
Onlara Badahşan’da, Nuristan’da, Kabil’de veya başka yerde planlasanız da kesinlikle din alimleriyle bir araya gelip alimler toplantısına katılacağımı söyledim.
Böyle bir saadetten dolayı Allah’a hamdolsun.
Allah gayretlerinizi ve alimlerin konuşmalarını dinlemenizi kabul buyursun.
Konuşmamı burada sonlandırıyorum. Allah hepinizi mükafatlandırsın. Ve davamızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.”