Batı kamuoyunda günden güne artan bir biçimde Afganistan’dan çekilme konusunu gündemde. ABD’nin ülkedeki askeri birliklerini çekeceği konuşulurken, bunun sebep ve sonuçları önemli bir tartışma konusu. Amerikalı araştırmacı ve yazar Robert D. Kaplan, New York Times için “Afganistan’dan Çekilmenin Zamanı” başlıklı bir değerlendirme kaleme aldı. Değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edildi.* Özellikle Savunma Bakanı Jim Mattis’in tavsiyesinin aksine Suriye’den Amerikan güçlerini çekme kararı göz önüne alındığında, Başkan Trump’ın Afganistan’da kalan yaklaşık 14 bin ABD askerinin 7 bin tanesini muhtemelen yaza kadar geri çekme kararı, onun fevri davranışı hakkındaki endişeleri yükseltti. Fakat Afgan misyonunda küçülmeye gitmek yüksek ihtimalle kaçınılmaz. Gerçekten de yakında Birleşik Devletler için ülkeden tamamen çıkmanın zamanı olabilir.
Amerikan imparatorluğunun çöküşü
Dünyada Afganistan kadar Amerikan imparatorluğunun çöküşünü sembolize eden bir diğer ülke daha yok. Fiilen Taliban’a karşı askeri bir zafer kazanma imkanı yok ve kendi kendini ayakta tutan bir demokrasi geride bırakma şansı oldukça az, bunlar Washington’un politikacılarının çoğunlukla kabullenmediği gerçekler. Amerikan birliklerinin çoğu, yardım etmeleri icap eden halktan kendilerini korumak için çelikle güçlendirilmiş beton duvarların arkasında duruyor, Afganistan’ın hükümette ve Washington’daki medya kesimlerinde ne kadar az tartışma yarattığı konusu oldukça çarpıcı. Konu Afganistan’a gelince, Washington kendi utanç ve hüsran duvarları ardında saklanan bir şehir oluyor. Çinliler, Pakistanlılar, Hintliler ve İranlılar Afganistan’ın içinde ve çevresinde birbirleriyle yarışan enerji ve maden projeleri geliştirirken, burada yıllık 45 milyar dolar harcamasına rağmen Afganistan’da çok az iktisadi geleceğe sahip gibi görünüyor. Brown Üniversitesi’nin Savaşın Bedeli Projesi’ne göre uzun vadeli bedeller de dahil edildiğinde savaşın toplam bedeli 2 trilyon dolara ulaşıyor. Tüm bunlar, yardım kesildiği takdirde yüksek olasılıkla dağılacak istikrarsız bir hükümete arka çıkmak için.
“ABD’nin çalınan paraları”
Şüphesiz, Afganistan Peştunlar, Tacikler, Özbekler, Hazaralar ve sahadaki yerleri kazanmak için yarışan diğer gruplarla, coğrafyanın, tarihin, kültürün, etnik ve mezhebi farkındalığın deterministik güçlerinin zaferini temsil ediyor. Kabileler, savaş ağaları ve uyuşturucu ticaretini kontrol eden mafyavari teşkilatlar ülkenin büyük kısmına hükmediyor. Batılı uzmanların duruma dair bakışının nasıl saptığını göstermek için söylüyorum, National Interest’te yazan İngiliz bölge uzmanı Anatol Lieven “ABD’nin parasının çalınmış olmasının ziyan olduğu anlamına gelmediğini” ileri sürüyor, bu para Taliban’a katılmamaları yahut kavgacı savaş ağaları olmamaları için kabile liderlerine ödendiğinden dolayı. Bu böyle olmak zorunda değildi. Birleşik Devletler Irak’ı 2003 yılında işgaliyle (ki ben de hatalı şekilde bunu desteklemiştim) ülkeyi yeniden inşa etme yolundan dönmemiş olsaydı yahut farklı askeri politikalar ve gelişme politikaları denenmiş olsaydı ayrılıkçı güçlerin üstesinden gelinebilirdi. Pakistanlı gazeteci Ahmed Raşid’e göre Kabil’deki seçim sürecine çok fazla ehemmiyet veriliyor ve ekmek teknesi olan ulus inşa etme konusuna verilmiyor, özellikle altyapıyı ve tarımı Afganların 1950’lerden 1979’daki Sovyet işgaline kadar sahip olduğu standartlara çıkarmak için.
Taliban kazanımlara devam ediyor
Elbette umut hep vardır. Fakat şu an bulunduğumuz yer burası değil. 11 Eylül saldırılarına suç ortaklığı yapan, ağırlıklı olarak Peştun Taliban sahada kazanım elde etmeye devam ediyor ve eğer gerçekten barış uzlaşısı olursa, Başkan Eşref Gani’nin Amerikan destekli hükümetiyle güç paylaşımı yapmaya hazır bir durumda, tabi eğer nihai olarak hükümetin yerini almazsa. Birleşik Devletler’in Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Kabil’deki siyasi teşkilat hemen dağılmadan ABD’nin ülkedeki güçlerini çekebilmesi için diplomatik bir çözüme aracılık etmeye çalışıyor. Bu Birleşik Devletler’in Afganistan’a yoğun bir şekilde para harcamaya devam etmesinin gerçek nedeni olabilir. Pentagon, Amerikalılar çekildiği zaman panikleyen Güney Vietnamlılar Saigon’dan kaçtığında Kuzey Vietnamlı güçlerin şehre ilerlediği 1975 yılının tekrar etmesinden korkuyor. Birleşik Devletler ordusu bu aşağılanma durumundan kurtulmaya 1991 yılındaki Körfez Savaşı zaferine dek başlayamamıştı. Afganistan’dan ani bir çekilme muhtemelen sert Amerikan gücündeki düşüşün yeni bir sembolü olacak. Aynı zamanda kaos içerisindeki bir Afganistan’ın, 11 Eylül çapında yeni bir saldırı gerçekleştirme isteğindeki uluslararası terörist gruplara bir kez daha sığınak sağlayacağı korkusu da mevcut. Elbette Yemen, Somali ve birçok diğer bölge de buna ortam sağlayabilir. Mesele şu ki biz Afganistan’da daha iyi sonuçları umarak değil, daha kötü sonuçların ortaya çıkması korkusundan duruyoruz. Washington yalnızca Afganistan doğumlu tecrübeli bir diplomat olan Bay Halilzad’ın yeterli bir istikrar dönemi ortaya koyabileceğini umut ediyor.
Çin, Hindistan, Rusya, İran
Bu esnada Çinliler, Pakistanlılar, Ruslar, Hindistanlılar ve İranlılar, bunların tamamı Amerika’nın Afganistan’daki askeri operasyonlarından, Amerika’nın kendisinden daha çok çıkar sağlıyorlar. Bizim oradaki varlığımız onarın enerji ve taşımacılık koridorlarının şekillenmesine izin verecek güvenliği sağlıyor, aynı zamanda Rusların güney sınırlarındaki İslami terörizmden korunmalarına yardım ediyor. Böylelikle, rakiplerimiz bizim çöken imparatorluğumuzun sırtında kendi imparatorluklarını kuruyorlar. İnsanlar Kabil’deki Amerikan yanlısı hükümetin çöküşünün bu ülkelerin Afganistan’da daha çok zemin kazanmasına sebep olacağını savunabilir. Ancak artık başa çıkılmaz bir ülkeye istikrar kazandırmak onların problemi haline gelir. Uyumlu bir yönetimce desteklenen müteşebbis bir Amerikan diplomat, Afganistan’ın ve komşularının da dahil olduğu, terörist grupların Güney-Orta Asya’da bir üs edinmesini engellemeye odaklanan bir uluslararası barış konferansı organize etmeyi deneyebilir. Bu Henry Kissinger, Richard Holbrooke, James Baker III yahut George Shultz’un kendi dönemlerinde yapılabilecek bir projeydi. Ancak kaotik, kadrosu yetersiz ve beceriksiz olduğundan, insanların mevcut yönetimden makul bir şekilde umabilecekleri bir şey değil, özellikle Bay Mattis’in de görevi bırakmasıyla.
Afganistan’dan çekilmek
Afgan halkına kalma borcumuz mu var? Temsil etme iddiasında olduğumuz idealler ulaşılamaz görünüyorsa, hayır. Derinleşen kaosun sonu görünmüyorken milyarlarca dolar harcamak ve buraya binlerce asker yerleştirmek sürdürülebilir bir politika değil. Bu paranın küçük bir bölümünün bile Asya’daki akıllı altyapı yatırımlarına, örneğin sıvı doğalgaz terminallerine yahut Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile rekabet edecek ikili kullanımlı limanlara harcanması daha iyi olacaktır. Çekilmemiz ani olmamalı. Giderleri azaltmalı ve Halilzad’a müttefiklerimizle bir anlaşmaya varmak için zaman vermeli, bunların tümü düşmanlarımızın bizim çıkmamızı beklemesine yol açacak şekilde kamuya açık olmamalı. Fakat dürüst olalım. Afganistan, inşa etmeye devam ettiğimiz büyük ve oldukça pahalı uçak gemileri gibi, sofistike füze teknolojisi ve hipersonik savaş çağında artan şekilde modası geçmiş. Bu artık işlevini yitirmiş bir organ gibi ve artık ondan kurtulmanın zamanı geldi.
Makalede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.