1 Temmuz akşamı İdlib’e bağlı Binniş ilçesi yolu üzerinde “Suriye El Kaidesi” olarak anılan Hurras ed Din (HAD) grubu yöneticilerinden birine yönelik suikast gerçekleştirildiği haberi sosyal medyada servis edildi.
Bilinen isminin Azzam ed-Deyri (Suriye’nin Deyrizor yerleşiminden) olduğu açıklanan HAD yöneticisinin aracının otomatik silahlarla tarandığı ve olay yerinde öldürüldüğü tespit edilirken, suikastın Tahrir el Şam Heyeti (HTŞ) ile HAD arasındaki gerilimli sürece denk gelmesi akıllara bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Deyri suikastının “kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından” gerçekleştirildiği bilgisi kamuoyuna servis edilmiş olsa da, böylesi gergin bir dönemde gerçekleşen saldırının altından başka planların çıkması muhtemel.
Bazı yerel kaynaklar saldırının gerçekleştirildiği sırada aynı bölge üzerinde kime ait olduğu belirlenemeyen bazı insansız hava araçlarının (İHA) uçuş gerçekleştirdiğini belirtti. Her ne kadar İdlib sahasında Deyri gibi bir isme suikast gerçekleştirmek çok zor olmasa da İHA’ların bölgede uçuş yapması atlanmaması gereken bir detay. Tabii ki bunun mevcut rutinin içerisinde veya başka bir hedefe yönelik bir uçuş olma ihtimali de var.
Sahada kısa bir süre önce iki grup arasında yaşanan çatışmalı gerilimin yansımaları henüz geçmemişken böyle bir suikastın gerçekleşmesi bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Zaten suikastın böyle bir dönemde gerçekleştirilmiş olmasının da asıl amacı bu gibi görünüyor.
Sosyal medya ortamında HAD grubu destekçisi bazı hesaplar bu saldırıdan doğrudan HTŞ’yi sorumlu tutmuş olsalar da HTŞ’nin bu suikastı gerçekleştirdiğine dair bir kanıt yok.
Nitekim HTŞ’nin kısa bir süre önce İdlib’in batısındaki Arab Said bölgesinde HAD’ın başını çektiği ‘Fesbutu’ operasyon odası ile giriştiği çatışma sürecini, uzlaşı ile sonuçlandırması ve grubun birçok üyesini serbest bırakması İdlib’in tamamını kontrolü altında tutan grubun böyle bir suikasta ihtiyacı olmadığının bir göstergesi olarak okunabilir.
Azzam ed-Deyri aracında suikaste uğradı
Bununla birlikte HTŞ’nin bu suikastı gerçekleştirmek için tüm teknik kapasiteye sahip olduğunu da eklemek gerekli. Ancak gerek karşılıklı açıklamalardan, gerekse her iki grubun arasında imzalanan anlaşmalardan anlaşılan, HTŞ’nin mevcut konjonktürde bu tür bir saldırının sorumluluğunu kaldıramayacağını gösteriyor. İdlib sahasında kendisini meşru bir askeri güç olarak tanıtmak isteyen HTŞ için bu tür suikastler yeri asla doldurulamayacak itibar kaybına neden olacaktır.
Daha önce bölgedeki DAEŞ hücrelerinden HAD’ın içerisine sızmalar gerçekleştirildiğine dair iddiaların saha kaynakları tarafından aktarıldığı ifade edilmişti. Mevcut süreçte HTŞ’nin ‘Fesbutu’ operasyon odasını etkisiz hale getirmesi, operasyonel faaliyetlerini elimine etmesiyle yaşanan gözaltı süreçlerinde HAD’dan bazı isimler gözaltına alınmış, bazıları ise ricat etmek suretiyle izini kaybettirmiştir. HTŞ’nin ricat edenleri yakalamaya yönelik çalışmaları olduğu da yine bölge kaynakları tarafından aktarılan bilgiler arasında. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise her iki grup arasında yaşanan çatışmalarda sosyal medyaya düşen telsiz kayıtlarında, HAD savaşçısı olduğu ifade edilen bazı isimlerin söylemleriydi. HTŞ’ye karşı aşırı söylemlerde bulunup kendilerine karşı savaşmaktan mutluluk duyduğunu ifade eden bu kişinin ifadeleri DAEŞ mensuplarının ifadeleriyle benzerlik taşımaktaydı.
Dolayısıyla, DAEŞ yapılanması geçmiş dönemde İdlib kenti ve çevresinde HTŞ’nin de arasında olduğu birçok muhalif gruba yönelik bombalı ve silahlı saldırılar gerçekleştirmiş, daha sonra HTŞ tarafından yapılan baskınlarda ele geçirildiği belirtilen bazı kayıtlarda bu saldırıların bölgedeki DAEŞ hücrelerince gerçekleştirildiği anlaşılmıştı. Hatta DAEŞ’e bağlı Amak Ajansı üzerinden servis edilen haberlerde İdlib’de gerçekleştirilen bazı saldırıların sorumluluğu doğrudan üstlenilmişti.
Sonraki süreçte DAEŞ, Eriha-İdlib yolu üzerinde muhaliflere yönelik düzenlediği el yapımı patlayıcılı saldırının görüntülerini Amak Ajansı üzerinden servis etmişti:
Temmuz 2018
Yine Amak Ajansı üzerinden servis edilen fotoğraflarla, bölgede muhaliflere yönelik gerçekleştirilen saldırılara ait görüntüler yer almaktaydı:
Temmuz 2018
Yine aynı şekilde örgüt tarafından bölgedeki muhaliflere yönelik gerçekleştirilen birçok saldırıya ait görüntüler bu şekilde servis edilmiş, hatta bazı görüntülerde canlı olarak yakalanan muhaliflerin infaz edildiği de görülmüştü.
Tüm bu saldırı görüntüleriyle birlikte HTŞ, İdlib kent merkezi ve kırsalındaki DAEŞ hücrelerine yönelik baskınlar gerçekleştirmiş ve örgütün saldırı dinamiğini büyük ölçüde kırmıştı. Baskın yapılan evlerde çok sayıda silah, mühimmat ve bomba yapımında kullanılan eşyalar ele geçirilmişti.
HTŞ tarafından Temmuz 2018’de İdlib’in batısındaki Cisr el Şugur bölgesinde DAEŞ’in hücre evi olduğu belirtilen bir yapıya gerçekleştirilen baskından görüntüler ve baskında ele geçirilen eşyalar:
Yine HTŞ tarafından aynı süreç içerisinde gerçekleştirilen baskınlarda, DAEŞ’in bölgedeki yapılanmasına mensup olduğu belirtilen isimler gözaltına alınmıştı:
DAEŞ’in ‘Hama Vilayeti Vali Yardımcısı’ olduğu ifade edilen Ebu Ahmed el Muhacir ve ‘Beşinci Müfreze Komutanı’ Ebu Hacer Hamavi’yi yakaladığını açıkladı (Eylül 2018)
Ekim 2018’de ise HTŞ’ye bağlı birimler tarafından İdlib kuzey kırsalındaki Maret Mısrin beldesi yakınlarında DAEŞ hücrelerine yönelik düzenlendiği belirtilen baskında çok sayıda el yapımı patlayıcı ve patlayıcı üretiminde kullanılan malzeme ele geçirilmişti:
DAEŞ’in İdlib bölgesindeki bu saldırıları HTŞ’nin baskınlarıyla gittikçe azaldı. Günümüzde halen İdlib’de bazı saldırıları gerçekleştiriliyor olsa da DAEŞ’e bağlı haber kaynaklarından bu saldırılarla ilgili herhangi bir paylaşım yapılmıyor. Nitekim sadırıların sayısı geçmiş döneme göre yok denilecek kadar az.
Tam da bu noktada HAD’ın içerisine yönelik DAEŞ sızmaları tekrar gündeme geliyor. Ancak bu sızmadaki amacın geçmiş dönemdeki gibi bombalı saldırılar düzenlemekten ziyade, İdlib’deki bazı bölgelerin ele geçirilmesi ve bu bölgelerde HTŞ ve diğer gruplar ile çatışmalar başlatmak olarak değerlendiriliyor. Hatta bazı bölge kaynakları bölgedeki DAEŞ hücrelerinin amacının İdlib kent merkezini ele geçirmek olduğunu dahi iddia ediyor. Bunu iddialarda yer aldığı şekliyle, HAD’a yönelik sızmalarla mı gerçekleştirmeye kalkacakları ise soru işareti.
Yine burada HAD’ın içine yönelik DAEŞ sızmalarının iddia kabilinde olduğunu ifade etmekle birlikte, İdlib kent merkezinin ele geçirilmesi planının küçük ölçekli grupların kapasitesine göre, imkan dahilinde olduğunu ifade etmek gerekli. Çünkü idari yönetimin aldığı kararlar nedeniyle asayişi sağlamaları dışında İdlib kent merkezinde ağırlıklı bir silahlı güç bulunmuyor. Özellikle mevcut dönemde büyük askeri gruplar Rusya ve İran destekli rejim güçlerinin ilerleme girişimlerinde bulunduğu hatları korumakla, bu temas noktalarında nöbet tutmakla meşguller.
Her ne kadar DAEŞ’i geçmiş dönemde gerçekleştirdiği suikast ve saldırılarla anmış olsak da, İdlib sahasında birçok istihbarat servisinin de cirit attığını unutmamak gerekli. Bu istihbarat unsurları sadece çalıştıkları servisler adında bilgi toplama faaliyetleri yürütmenin yanında, bölgedeki çatışma dengelerini de kendi servisleri, dolayısıyla devletlerinin çıkarlarına göre kanalize etmek isteyebilirler. Ki Suriye sahasında bunun örneklerini çokça gördük.
Nitekim, HAD ile HTŞ arasındaki çatışmaların devam ettiği dönemde biri 14 diğeri 24 Haziran tahrihlerinde ABD tarafından HAD grubu yönetici kadrosuna yönelik gerçekleştirilen iki hava saldırısının, bu gruplar arasındaki gerginliği devam ettiği süreçte gerçekleştirilmiş olması bir tesadüf değildi.
Aynı şekilde dün gerçekleştirilen Azzam ed-Deyri suikastının da bu bağlamda bölgedeki gerilimi artırmaya yönelik, -istihbarat servislerince kendisi dahi fark etmeden yönlendirilen- muhalif unsurlar veya bu unsurların dışındaki aktörlerce gerçekleştirilmiş olma ihtimali de bulunuyor. Bunun tespit edilmesi ise ancak suikastın gerçek faillerinin yakalanması ile mümkün. Ancak İdlib sahasında bu denli bir soruşturmanın yürütülmesi oldukça zor.
Sonuç olarak, her koşulda Deyri suikastının göstergeleri, bölgede birileri tarafından muhalif unsurlar arasında bir gerilimin başlatılmaya veya mevcut gerilimin körüklenmeye çalışıldığıdır.